İklim değişikliğinin yalnızca doğayı değil, tarımdan sanayiye, ekonomiden sağlığa kadar yaşamın her alanını doğrudan etkilediğini kaydeden Akıncı, “İklim, hayatın dengesidir. Bu denge bozulduğunda sadece çevre değil, sosyal ve ekonomik sistemler de derinden sarsılır. Kuraklık, sel, orman yangınları ve aşırı sıcaklar gibi afetler artık istisna değil, olağan hale gelmeye başladı. Bu durum, geleceğimiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor" dedi.

Akıncı, iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerde su kaynaklarının tükendiğini, tarımsal verimin düştüğünü ve ekonomik kayıpların arttığını vurgulayarak, “Bugün harekete geçmezsek hem çevresel hem de ekonomik açıdan telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşılaşacağız. Bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadele sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda kalkınma, istihdam ve gıda güvenliği meselesidir" ifadelerini kullandı.

İklim krizine karşı yerel, ulusal ve küresel düzeyde bütüncül politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Akıncı, özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması, sanayide karbon salınımının azaltılması, yeşil ekonomiye geçişin hızlandırılması ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşvik edilmesinin büyük önem taşıdığını söyledi.

GTB olarak çevresel sürdürülebilirliği destekleyen projelere öncelik verdiklerini ifade eden Akıncı, “İklim dostu girişimlere verdiğimiz destekle hem doğayı koruyor hem de üretimimizi gelecek nesillere taşıyoruz. Bu mücadelede özel sektör, kamu ve sivil toplumun iş birliği içinde hareket etmesi büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.

Küresel ölçekte ise Paris Anlaşması başta olmak üzere uluslararası çevre sözleşmelerine tam uyum sağlanması gerektiğini vurgulayan Akıncı, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere teknoloji ve finansal destek sağlamasının önemine değindi. “İklim krizi sınır tanımıyor. Dolayısıyla çözüm de ancak küresel iş birliğiyle mümkün. Hepimizin bu konuda sorumluluğu var" dedi.